Rus işgali Batı’yı üç aşamada dönüştürüyor

Soğuk Savaş bittiğinde Batı’da “yeni düşman kim?” şeklinde bir tartışma başlamıştı. 11 Eylül saldırıları gibi gelişmeler belirli kesimlerde “yeni düşman İslam’dır” tezini güçlendirir hale getirmişti.

Ancak ne olursa olsun Batı’da muteber aktörler ve geniş halk kesimleri İslam’ı “yeni öteki” veya “düşman” olarak tanımlamadılar.

Bu tartışmalar devam ederken Suriye’den kaçan 1 milyona yakın Müslüman Arap “yeni Avrupalı” olarak çeşitli Batı ülkelerinde yerlerini aldı.

Bunun etkisini anlamak için şöyle bir örnek verelim: Diyelim ki 1 milyon Hristiyan mülteci olarak Türkiye’ye geldi ve tamamen kalıcı oldu.

Batı’yı rasyonel biçimde değil saplantılı biçimde eleştirenler bu noktayı kaçırıyor:

Batı’nın demografisi değişti. Müslüman nüfus arttı.

Burada ilginç, ama konuyla ilgili bir noktanın altını çizelim: Batı’da “İslam bizim düşmanımız ve ötekimizdir” diyen aktör ve siyasi partilerin neredeyse çoğu Rusya yanlısı partilerdi. Bir bakıma Batı’da Putincilik ve Müslüman mülteci karşıtlığı eş anlamlı haldeydi.

Rusya’nın Ukrayna’yı istilasından sonra bu grupların bir tür püskürtülmesi ilginç biçimde İslam karşıtlığını da en azından kurumsal olarak zayıflattı.

Putinciliğin etkisinin Batı’da zayıflaması Avrupa’daki Müslümanların günlük hayatını kolaylaştıracaktır. Çünkü kamuoyunu Müslümanlara karşı sürekli olarak kışkırtan gruplar, Rusya yanlısı partilerdi.

Hemen herkes bir konuda hemfikir: Rusya’nın Ukrayna’nın istilasına Batı hiç kimsenin beklemediği biçimde güçlü bir tepki verdi.

Bu tepkinin üç aşamalı olarak ele alınması gerekiyor.

Birinci aşamada Rusya kültürel kodlarla ‘ötekileştirilmektedir.’ Bir bakıma Batı, Rusya’nın Ukrayna’yı işgalini kendi düzenine doğrudan saldırı olarak görüyor ve bunu tarihteki önceki saldırıları yapanlara yaptığı gibi kültürel kodlarla anlıyor. Nitekim, İngiltere Başbakanı dahil bazı liderler Rusya’nın saldırısını ‘barbarca bir istila’ olarak tanımlıyor.

Orta Avrupa’da yaşayan bir akademisyen olarak Rusya karşıtlığının gündelik hayatta insanlar tarafından da desteklendiğini gözlemliyorum. Altı yıldır yaşadığım şehirde hiçbir olayın bu kadar büyük bir dalgalanma yarattığını görmedim. Neredeyse her yerde Ukrayna bayrakları asılı. Hayat a’dan z’ye Rusya tehdidine göre yeniden tanımlanıyor izlenimi edinmemek mümkün değil.

İkinci aşamada, Batı Rusya’ya ekonomik olarak bağımlılığını azaltmak istiyor. Elbette bu kolay bir iş değil. Ancak 8 Mart 2022 günü AB Komisyonu kısa bir sürede Rusya’ya enerji bağımlılığını 2/3 oranında azaltacağını bir hedef olarak ilan etti.

Burada bazı ülkelerin ilk aklına gelen nükleer enerji. Nitekim Çek Cumhuriyeti ve Fransa gibi ülkeler yeni nükleer santraller yahut mevcut santrallere yeni üniteler inşa edeceğini ilan etti. Zaten yakın bir zaman süre önce AB Komisyonu nükleer enerjiyi temiz enerji olarak ilan etmişti.

İlginç bir gelişme ise yeşil enerji konusunda. Rusya’ya bağımlılık artık yeşil enerjiyi bir zorunluluk haline getirdi. Eskiden insanları yeşil enerjiye ikna etmek gerekiyordu. Şimdi bu artık bir zorunluluk. Dolayısı ile paradoksal olarak Rusya’nın saldırısı hem nükleer hem yeşil enerjiyi teşvik ediyor. Örneğin, yerel medyada okuduğum bir haberde Çek Cumhuriyeti’nde evlerin çatısına güneş enerjisi sistemi kuran bir şirketin iki yıllık siparişlerinin dolduğunu öğrendim. Bu yoğunlaşma tamamen Rusya’nın etkisiyle gerçekleşti.

Nihayet son, üçüncü aşama: Avrupa tekrar güvenlik siyaseti defterini açtı.

Almanya savunma bütçesine 100 milyar Euro ayırdı. Bunu diğer ülkeler takip ediyor.

Daha önemlisi kriz, AB’yi dönüştürdü. AB’nin dış politik konularda etkisiz olduğu öteden beri bilinen bir eleştiriydi. Ancak artık bu değişti. Neredeyse her AB ülkesi Ukrayna’ya parasal ve askeri yardım yapıyor. İki ay önce bunları hayal bile etmek mümkün değildi.

Kısacası Rusya’nın Ukrayna işgali özünde iki ülke arasında askeri bir savaştır. Ancak bu savaş, özelde Batı genelde uluslararası düzeni ve jeopolitiği ciddi biçimde dönüştürüyor.

Bir bakıma bu savaş temel bir sorunu ortaya çıkardı: Küresel sistemde daha ziyade askeri gücüne dayanarak – ancak ekonomik olarak asla artık büyük bir güç olmayan – Rusya’nın ürettiği krizlere ne kadar tahammül edilecek?

Bir bakıma uluslararası sistemin artık bir Rusya sorunu var. Elbette Rusya’nın aşırı zayıflaması bir denge peşindeki Çin gibi ülkeleri rahatsız edecektir.

Ancak Rusya’nın Ukrayna konusundaki saldırgan siyasetinin Çin tarafından bile tam olarak olumlu karşılandığını söylemek mümkün değil.

Belli ki Rusya artık ancak ‘küçük bir ortak’ olarak Çin’in yanında Batı’ya karşı dengeleme siyasetine katılabilir. Ancak bu kadar saldırgan bir Rusya, Çin’in bile bu denklemde işini zorlaştırabilir.

Bu blok bozuk ya da eksik. Eksik içeriğe sahip olabilir ya da orijinal modülü etkinleştirmeniz gerekebilir.